Şeb-i Arûs, sadece Konya'da dönen semazenlerin zarif hareketlerinden ibaret değildir. O, kalbimizde Mevlânâ'nın yüzyıllardır süren "Gel, ne olursan ol yine gel" çağrısına kulak vermektir.
Mevlânâ’nın vuslatı anılırken, onun tüm insanlığa bıraktığı evrensel mesajı yeniden okumalıyız.
Onun yedi öğüdü, asırlar öncesinden bugünün karmaşık dünyasına ışık tutar:
-
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
-
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
-
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
-
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
-
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.
-
Hoşgörülükte deniz gibi ol.
-
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Bu öğütler din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin, tüm insanları kapsayan "Hamdım, Piştim, Yandım" döngüsünü tamamlayan bir bilgelik. Mevlânâ bu sözünde; "Hamdım" saf ve farkında olmadan yaşayan insana, "piştim" farkındalığın ve öğretinin ışığında dönüşüme, "yandım" ise İlahî aşka teslim olmuş, ego ve benlikten sıyrılmış insana işaret eder.
Şeb-i Arûs’u anarken aslında kendimize sorular soruyoruz: Kalbimizdeki yükleri hangi sevgiyle hafifletiyoruz? Birbirimize hangi sözlerle yaklaşıyoruz? Öfkeyi, kibri, ayrılığı hangi niyetlerle eritiyoruz?
Mevlânâ’nın yedi asır önce yaktığı sevgi meşalesi hâlâ yolumuzu aydınlatıyor. Belki de bize düşen, o ışığı bugünün dünyasına taşımak, daha çok anlamaya çalışmak, daha az yargılamak; daha çok sevmek, daha az kırmak… Çünkü Mevlânâ’nın dediği gibi, “Bir gönlü mü kırdın; ağlamalısın. Hele özür dilemesini bilmiyorsan; senden dost olmaz, senden yâren olmaz.. Ya incittiğin, kırdığın gönlü Allah (c.c) seviyorsa, Rasulullah (s.a.v.) seviyorsa, hatta arz-ü sema dahi seviyorsa! Nerden bileceksin, bilmiyorsun. Bilseydin ödün kopardı dokunmaktan."
Her birimiz kendi iç sesimizde kayboluyoruz… Ne kadar susabildik? Ne kadar dinleyebildik? Ne kadar dürüst olabildik? Ne kadar dost olabildik? Ne kadar sevebildik? Ne kadar sabredebildik? Öfkemize yenik düşmemek için ne kadar çaba gösterdik? Ne kadar merhametli olabildik?...
Mevlânâ bize, hayatın bütün zorluğuna rağmen iyiliğin, hoşgörünün ve merhametin halâ en güçlü yol olduğunu hatırlatıyor.
Hepimiz ölüm karşısında daima bir kayıp ve hüzün duygusu taşıyoruz. Oysa Mevlânâ, ölümü bir aşığın, mutlak sevgili olan Hakk'a kavuşması olarak tanımladı. Bu felsefenin özünde, maddeden kurtulup ruhen asıl vatana dönme arzusu yatar. Hepimizin “elbet bir gün buluşacağı” gerçek vatan…
BURCU YAMANER
MÜZİK ÖĞRETMENİ